Cumhuriyetimizin 100. Yılını Coşkuyla Kutladık
Türk Cerrahi Derneği 100. Yıl Balosu
Sayın Rektörlerim, Sayın Dekanlarım, Sayın Dernek Başkanlarım, Sayın Hocalarım, Değerli Meslektaşlarım, Kıymetli Arkadaşlarım ve Değerli Misafirler hepinizi saygıyla selamlıyorum,
Anadolu coğrafyasına gelen Türkler son 720 yıl boyunca bu coğrafyada devletler kurdu, oturdu, Balkanlar'a yayıldı, İstanbul'u fethetti, 3 kıtada söz sahibi oldu, sonrasında tekrar Anadolu'ya doğru küçülse de varlığını korudu. Kendilerini tanımladıkları isimler değişse de, kültürel devamlılık konusundaki bütün sınavlardan ikmale, hatta sonrasında sınıfta kalsalar da mevcudiyetlerini sürdürmeyi başardılar. Hayatta kalma mücadelesinde hem anaları- ataları hem de çocukları- torunları pek dikkate al(a)mayan biz Türkler, hep "şimdiki zaman" denilen zamanda var olduk, yaşadığımız coğrafyayı dolayısıyla kendimizi de pek tanıyamadık. Muhafaza etmeden muhafazakar, geçmişi reddederek "gerici", geleceği tasarlamadan "ilerici", devrimi planlamadan "devrimci" olduk. Tüm bu uzun "oluşma" süresince, "dış" dediğimiz, "yabancı" dediğimiz, "kökü dışarda" dediğimiz insanlardan-unsurlardan ziyade birbirimizle uğraştık; yani kendimizi yiyip bitirdik. Kıra kırıla, döküle saçıla ulaştığımız 19. yüzyıl ortalarında artık mevcudiyetimizin sonlarına doğru geldiğimizi, başka bir rotaya girmemiz lazım geldiğini biraz idrak etmeye başlamıştık ki 1878'den itibaren tüm dünyayı etkileyecek farklı savaşlar ve paylaşımlar dönemine girdik. Aslında bu "uzatmalar" daki kondisyonumuz o kadar da kötü değildi ama 1911-12'den itibaren kaçınılmaz sonu daha fazla öteleyemeyeceğimiz anlaşılmıştı. Durum artık çok fenaydı. İnsan olarak, asker olarak, ekonomi olarak, kısacası teknik olarak yok oluşa doğru gidiyorduk. 20. yüzyıl masasında Türklere yer yoktu ve sahip oldukları yerler de birer birer ellerinden alınmaya başlamıştı. Mülteci durumuna düşen Türkler, Ege' den, Balkanlar' dan, Kafkasya'dan ve Ortadoğu'dan Anadolu'ya doğru akmaya başlamış, felaket günleri gelip çatmıştı. Osmanlı yönetimi de çatırdamış, padişahlar dönemi sadece kâğıt üzerinde ve sembolik kalmış, ancak askerlerin ve sivillerin çabaları da bu büyük enkazı sırtlayacak ve büyük devletlere kafa tutacak kalite ve vizyona ulaşamamıştı. Kısacası kaçınılmaz sona doğru gidiyorduk. Sonradan 1. Dünya Savaşı adını alacak Büyük Savaş'ın hemen ilk aylarındaydık. İngiltere ve Fransa, Avrupa cephesinde sıkışan muharebeleri çözmek, Kafkasya- Ortadoğu bölgelerine hakim olmak, Almanya'yı ezmek yolunda Osmanlı Devleti'ni devreden çıkarmak için İstanbul'u hedefe koymuştu. Başkente giden en kısa, en zahmetsiz, en ucuz kara harekatına gerek duymayan yol deniz yoluydu. İngiliz donanması 20 km. uzaktan bile her şeyi parçalayıp geçiyordu. Çanakkale' den de geçeriz sandılar. Sonrası malum. O sırada bu sıraya uymayan, sıra dışı bir insan çıktı ortaya: Mustafa Kemal! Çanakkale cephesinin direnişi, sonraki yenilgiler ne olursa olsun İstiklal Harbi için benzersiz bir umut, benzersiz bir lider ortaya çıkarmıştı. Cumhuriyet de bu inançla, bu özgüvenle, "yaptık, yine yaparız" diyen, "bu coğrafyanın sahibi biziz" diyen Mustafa Kemal ve Türk Milleti tarafından kuruldu.
Ancak bu Cumhuriyet kolay kurulmadı değerli misafirler. 100 yıl önce bugün bir çok lise mezun veremedi, Erzurum Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi , Kabataş Erkek ve daha birçokları ne yazık ki mezun vermedi, veremedi.
Ülke öyle bir durumdaydı ki Türkiye Cumhuriyeti nüfus 13 milyon, 11 milyonu köylerde yaşıyor, 40 bin köy var. 37 bin köyde okul, işyeri, postane yok. 30 bin köyde cami yok, traktör, biçerdöver hiç yok.
Ayçiçeği, şeker üretimi yok, ekmeklik un ithal, pirinç ithal, sadece 5000 hektar alan sulu tarım mevcut. 5000 köyde sığır vebası mevcut. 1 milyon frengi, 2 milyon sıtma, 3 milyon trahomlu insan var.
Verem, tifo, tifüs salgın, bit zaten akıllara zarar. Bebek ölüm oranı % 43, anne ölüm oranı % 20, ortalama ömür 40 .
Memlekette toplam 337 doktor var. Sadece 60 eczacı var. 8' i Türk, diş hekimi yok. Hemşire 4. Evet sayın arkadaşlar sadece 4.
40 bin köy var, ebe sayısı 136.
Yanmış bina 115.000.
Yanmış, yıkılmış köy 1000'den fazla.
Limanlar, madenler, demiryolları yabancılara ait. Toplam sermeyenin sadece % 15' i Türk sermayesi.
Yeni Cumhuriyete kalan 4 fabrika var. Bize ait olan Hereke İpek, Feshane Yün, Bakırköy Bez, Beykoz Deri.
10 kişiden fazla işçi çalıştıran işletme 282. Zaten 250'si yabancıların.
Kişi başı milli gelir 45 Dolar.
Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus'ta var.
4 mevsim kullanılabilen otoyol yok.
Otomobil sayısı 1400.
Sadece 4 şehirde özel otomobil var.
Bir de bunun üzerine 400.000'de mübadele ile gelenler var.
Cumhuriyetten önce ;
Kadın ne yazık ki insan değil, eşit eğitim hakkı yok, meslek edinme hakkı yok, boşanma hakkı yok, velayet hakkı yok, seçme hakkı yok, seçilme hakkı yok, kızlık soyadını kullanma hakkı yok.
Memlekette resim yok, heykel yok, müzik yok, spor yok, arkeolojik eserler padişahların hediyesi olarak Avrupa’ya kaçırılmış trenlerle.
Kimi alaturka saat, kimi zevalli saati kullanıyor, bir de gurabi saati kullanan var, hatta ezani saati kullanan da var.
Hicri Takvim kullanan ayrı, Rumi ayrı.
Ne ağırlığımız dünyaya ayak uyduruyor ne de uzunluk ölçülerimiz.
Zaten mevcut dili bilen de yok?
Arapça ile Türkçe yazmaya çalışılıyor.
Ülkenin durumu bu ne yazık ki!
Ülkemize kitap gelinceye kadar Avrupa' da basılan kitap 2.5 milyon baskı olmuş, 5 milyar satılmış, bizde hiç yok.
Gazete sadece İstanbul ve İzmir' de var.
Erkeklerin %7'si, kadınların binde 4'ü okur yazar. Bu %7'de subay ve gayrimüslim tebaa zaten.
Okul çağına gelen çocukların 4'te 3'ü okula gidemiyor. Neden mi? Yok çünkü.
Ankara'da misal sadece 2 lise var.
Tek üniversite var o da Darülfünun.
Ülkeyi bu durumda teslim alan Gazi Mustafa Kemal Atatürk İsmet İnönü’ ye el yazısı ile 30 Ekim sabahı yani yeni Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı, yeni Cumhuriyetin ilk Başbakanı'na yazar. Der ki:
“Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev var. Özgür bir toplum oluşturmak çağdaşlaşmak ve bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun “
Türk Cerrahi Derneği'nin Değerli Mensupları, 29 Ekim 2023 Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılına ulaşmanın gururunu ve coşkusunu yaşamak için bir araya geldiğimiz bugün; Cumhuriyetimizin bu büyük dönüm noktasını kutlamanın, aynı zamanda geleceğe dönük umutlarımızı ve taahhütlerimizi yeniden değerlendirmek için de fırsat olacağı düşüncesindeyim.
100 yıl önce, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Türk Milleti'nin gönülden destek ve emeği ile Türkiye'yi bir imparatorluktan modern bir Cumhuriyete dönüştürmek için büyük bir vizyonla yola çıktılar. Bu vizyon, laiklik, eğitim, demokrasi ve insan hakları gibi temel değerleri içeriyordu. Büyük özveri, ve fedakarlıklarla ilan edilen Cumhuriyet, Türk Milleti'nin iradesini temsil etme yolunda en önemli adımı gösteriyor.
100 yıl boyunca, Türkiye'miz birçok zorluğun üstesinden geldi, ekonomik kalkınma sağlandı ve uluslararası arenada etkili bir oyuncu haline geldi. Atamızın bize en büyük emanet ve armağanı olan bu dönemin getirdiği başarıları, önümüzdeki yüzyıl için yeni hedefler ile taçlandırmak bizlerin en büyük amacı olmalıdır.
Geleceğe bakarken, çeşitlilik, eşitlik ve sürdürülebilirlik gibi değerleri daha fazla vurgulamalıyız. Aynı zamanda demokrasiyi güçlendirmeli, insan haklarına saygıyı artırmalı ve genç nesillerimizi daha iyi bir eğitimle donatmalıyız.
Cumhuriyetimizin 100. yılı, bu değerlendirmeleri yapmak ve misyonumuz olan daha aydınlık bir gelecek inşasını temin etmek adına atılacak adımları belirlemek için çok değerli bir fırsat sunuyor. Ülkemizi daha ileri taşımak ve Cumhuriyetimizin değerlerini korumak için birlikte çalışmalıyız. Her birimiz, bu büyük mirası gelecek kuşaklara aktarmak için sorumluluk taşıyoruz.
Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet eşitlik, adalet, milli egemenliktir. Cumhuriyet vatanın bölünmez bütünlüğüdür. Bugünümüzü borçlu olduğumuz kahramanlarımız ve aziz şehitlerimiz, canımız pahasına koruyacağımıza söz verdiğimiz ve geleceğimizin sağlam temelli inşasına olanak sağlayan en önemli değerlerimizdir. Cumhuriyetin istediği fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerin daim olacağına inancım tamdır.
Bu vesile ile, Cumhuriyet Bayramımızı ve 100. yıl kutlamalarını coşkuyla selamlıyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin nice 100 yıllara ulaşması temennisi ile hep birlikte ve ilelebet Cumhuriyet Bayramınızı kutluyor, esenlikler diliyorum.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Ahmet Serdar Karaca
Türk Cerrahi Derneği Başkanı